Almanya Futbol Federasyonu’nun hepimizin alışık olduğu o meşhur Alman disiplininden ve titizliğinden şaşırtıcı derecede uzak ve önyargılı tutumu sebebiyle, muhtemelen Almanya’nın yetiştirdiği en yetenekli oyunculardan biriyle ilişkilerini zedelemesi, sadece bir Türk olarak değil, bir futbolsever olarak beni derinden üzdü.
Bu durum bir tek Almanya’nın değil, tüm futbol dünyasının kaybıdır. Almanya Futbol Federasyonu da eminim içten içe bunun farkındadır. Oysa genel Alman kültürü, biliyoruz ki, bu gibi meseleleri çok daha yapıcı bir şekilde çözmeye muktedir ve adil bir kültürdür.
Almanya Milli Takımı için bugüne kadar elinden gelenin daima en iyisini yapmış, aynı zamanda bir Türk ve Müslüman olduğunu her fırsatta dile getirmiş, kariyeri boyunca asla politika ile değil, sadece tutkusu olan futbol ile ilgilenmiş Mesut Özil’in Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile bir nezaket buluşmasını, yanlı Alman medyasının oyuncunun itibarını zedelemeye yönelik bir karalama kampanyasına dönüştürmesi sonucu, futbolun özündeki en yüce değerlerden birini; eşitlik ve kardeşlik ilkelerini hiçe sayarak açık bir ırkçılık tuzağına düşmüştür. Bu haksız ve talihsiz reaksiyon, sonradan onarılamaz derin bir hasara yol açmıştır.
Neyse ki Almanya ve Türkiye arasındaki ilişkiler günün sonunda daima çok güçlüdür ve gerçek futbol severler, hangi pasaportu taşırsa taşısın, ırkçılığın her türlüsünün karşısında ve Mesut Özil’in yanında durur.
Bu süreçte yıllardır ırkçılık karşıtı söylemleri ve reklam kampanyaları ile konuya olan hassasiyetini her fırsatta hissettiren UEFA’nın birkaç gün içinde üzerine düşeni yapacağına olan inancımı korumak istiyorum.
Mesut’un açıklamasını okuduktan sonra kendisini sonuna kadar desteklediğimi, Başakşehir ailesi olarak daima arkasında olduğumuzu, net ve kararlı davranışı sayesinde ona olan saygımızın bir kat daha arttığını belirtmek ister, günün birinde yollarımızın Başakşehir ailesi içinde kesişmesini canı gönülden arzu ettiğimi belirtmek isterim.
Saygılarımla
Göksel Gümüşdağ